Sayfalar

Perşembe, Ağustos 28, 2008

Altın Eller Geleneksel Türk El Sanatları ve Yerel Tatlar Festivali


Pazar günü gezimizin finali Taksim Meydanı'ydı. Gezi Parkı'nda bir festival olduğunu öğrendik ve gezmeye karar verdik. Kültür Bakanlığı tarafından 6.sı düzenlenen bu etkinlikte bir çok şehrimizin yerel tatları ve el sanatları sergilenmekte ve hatta bizzat orada yapılmaktaydı.
Gözlemeler, börekler, tatlılar, kurutulmuş yiyecekler.
Diğer taraftan baston, tesbih, çeyizlik eşya, tezhip, hat, ebru, minyatür, kaatı, çini, halı, kilim.. Aklınıza gelecek ve gelmeyecek pek çok güzellik.
Ayrıca fotoğraf sanatçısı Erdal Yazıcı'ya ait de bir stand vardı. Burada göremeyenler en azından sitesinden fotoğraflarına bakabilir.
Tarhana almak için uğradığımız stanttaki amcanın sözü çok hoşuma gitti doğrusu:
"Kola içmeyin, tarhana için.."
Oldukça güzel ve iddiasında haklı bir söz. Tarhanayı kışın bolca tüketmek gerekiyor. Açıkçası benim için de üç dört senelik bir keşif.
Orada bize, etkinliğin Ramazan sonuna kadar devam edeceklerini söylediler, fakat sanırım yanlış anlaşılma oldu. Maalesef 20-29 Ağustos tarihleri arasındaymış. Eh ben de biraz geç haber vermiş oldum sanırım. Zira görülmesi, gezilmesi gereken bir festivaldi.
Artık gözümüz açık olur, önümüzdeki seneye ölmez de sağ kalırsak önceden haber veririz.
Festival ayrıntıları için buraya bakabilirsiniz.

Pazartesi, Ağustos 25, 2008

Bir İstanbul Pazar Gezisi

Rize'den gelen sevgili dostum Kaknüs ve İstanbul'un yeni yerlisi Ahfa hanımlar ile oldukça keyifli bir Pazar günü geçirdik. Selime'nin güzel yeğeni Nihan'ı da unutmuyorum elbette. :)
Gün içinde gördüğümüz, yaşadığımız şeyleri ana hatlarıyla paylaşacağım. Bbir kısmını ayrı yazılar halinde ayrıntılamak istiyorum.
Öncelikle Boğaz turuna çıkacaktık, fakat sonra fikrimizi değiştirdik.
Plan yapmak için Yenicami'nin hemen yanındaki Saray Muhallebicisi'ne gittik.
Eminönü'nde hem yiyip içebileceğiniz hem de oturup sohbet e debileceğiniz güzel ve temiz bir mekan burası. Genellikle göz önünde olduğu halde gözden kaçan bir yer olduğunu da eklemeden edemeyeceğim.
Haftaiçleri var mı bilmiyorum ama, haftasonları açık büfesi de var. (fiyatı 9 ytl)
Buranın su muhallebisi meşhurdur, ama biz aşuresini de tavsiye ediyoruz.
Fakat servislerinden pek memnun kalmadık. Bunu çıkmadan belirttik, umarım ki bir faydası olmuştur. :)
Ne zaman Eminönü'nden Beyoğlu'na gidecek olsam, önce Galata köprüsünden yüreyerek geçip, Karaköy tünelden tramvayı kullanmak hoşuma gitmiştir. Adeta bir zaman tünelinden geçiyormuşum havası verir bu bana. Biz de öyle yaptık.
Durağımız Galata Mevlevihanesi idi.
Tarihi yerleri gezmeye sevenlere burayı görmelerini tavsiye ediyorum. Fakat biz o gün gezemedik. Zira tam gittiğimizde Muammer Karaca tiyatrosunda başlamak üzere olan bir Sema gösterisi vardı. İstikametizi o yöne çevirdik. Bunu ayrı bir yazıyla anlatmak istiyorum.
Gösteriden sonra bir şeyler içmek için Özsüt'e gittik. Bu konuyu özellikle açtım. Belki birileri görür de bilgi verir diye.
Efendim mevzu şu:
Özsüt'ün çok güzel mamülleri bulunmakta. Ancak ne var ki hepimizin bildiği üzere çoğu büyük pastane pastalarına içki katmakta.
Daha önce Fatih Özsüt'teki yetkililere içki kullanıp kullanmadıklarını soruduğumda: "Sadece burada kullanılmıyor." cevabını verdiler. Demek ki diğerlerinde var.
Ancak Sultanahmet Özsüt'te sordum: "Burada da kullanmıyoruz." dediler.
En son bir kaç ay evvel söylediklerine göreyse, Özsüt hiç bir mamülünde içki kullanmama kararı almış. E o zaman önceden hepsinde var mıydı?
Şimdi biz neye inanmalıyız. Bize kim doğrusunu anlatacak.
İçki içenlere ya da orada içki kullanılmasına karşı değiliz. Lakin takdir edilmeli ki içki içmeyen insanlar olarak da bu pastaları yiyemeyiz.
Hasılı her zaman olduğu gibi sıkça gittiğimiz bir yer olmasına rağmen Özsüt'te pasta dışında şeyler yemeyi tercih ettik.
Bilen biri varsa açıklasın.
Ya da burdan Özsüt yetkililerine sesleniyorum: Nedir bu işin aslı?
Devam edelim..
Taksim Meydanı'na geldiğimizde güzel bir sergiyle karşılaştık. Bu sergiyi de bilahare kısa bir yazıyla anlatmak istiyorum.
Sevgili dostlarıma bu güzel gün için teşekkürler ediyorum..

Cuma, Ağustos 22, 2008

Mahmure neden Cumba'da otururdu?

-Türk evleri neden cumbalı olurdu?-

Bu şehr-i İstanbul ki

Eskiden şehirler surlarla çevrili olduğundan evlerin imarı için kısıtlı bir alan bulunmaktaydı ve sokakların belli bir genişliğinin olması gerekirdi.
Ayrıca yine eskiden yollar, bir at arabasının veya yayanın yüreyeceği şekilde yapıldığı için, bugün bile buralarda sokakların darlığından şikayet eder dururuz. Kadim şehirlerin ortak sorunu..
Bu bilgilerden hareketle İstanbul'un "suriçi" olarak nitelendirilen Fatih ve Eminönü semtlerinde neden cumbalı evlerin tercih edildiğini anlıyoruz olsagerek.
Kısıtlı olan bir alanda zemin katı daha dar olan evlerin ikinci katları cumba, çıkma ve köşklük denilen çıkıntılar sayesinde genişletilirdi. Böylelikle hem odalar büyür, hem de sokak için gerekli alan işgal edilmezdi. Yine bu çıkıntılar sayesinde nemli olan zemin ve temel, yağmur kar gibi etkenlerden korunuyordu. Her kat, bir alt kat duvalarının muhafızıydı.
Cumba sayesinde, pek çok pencereleri olan üst katlar, içeri giren aşırı güneşten de korunuyordu.
Yine cumbalardan ötürü evlerin üst kısmı birbirine iyice yaklaştığından sıcak ve soğuk muhafazası da artmaktaydı. Bazan karşılıklı iki evin cumbaları birbirine o kadar yakın olurdu ki iki komşu birbirlerinin ellerini rahatça tutabilirlerdi. Eskiden komşu ilişkilerinin neden o kadar sıkı fıkı olduğuna şaşmamak gerek aslında.
Bir diğer husus ise, cumbaların bugünki balkon vazifesini görmesiydi. Fakat ev mahrem olduğundan buna örtülmüş balkon diyebiliriz. Ben dışarıyı göreyim, ama dışardakiler beni görmesin..
Ev sakinleri, rutubetli olan alt katta oturmak yerine, üst katı tercih etmekteydi.
Bizim Mahmure, sokağı ve yan komşuyu daha iyi görebildiği, ışığın en güzel olduğu cumbada değil de koskoca sofanın orta yerinde oturacak değildi ya.
Hem belki sokaktan hoş bir beyzade geçer ve eliyle işlediği oyalı mendilini usulca sokağa atabilirdi..

Hamiş: Müslim ve gayr-ı müslim evleri bu balkon veya cumbadan tefrik edilebilirdi. Çünkü gayrımüslimler genellikle balkonu tercih etmiştir. Müslüman evlerinde balkon tercihi, 19. yüzyılın sonu 20. yy.ın başlarındadır.