Sayfalar

Cumartesi, Nisan 14, 2018

YEREBATAN ESERLERE İLK BAHANELER

Bu yazıda Yerebatan Sarnıcından değil, yere batmış yapılardan bahsedeceğim. 

"Nasıl oluyor o?" demeyin. Belki de her gün yanından geçtiğiniz çeşmenin tekne kısmı neden çok aşağıda veya musluğu cüceler için yapılmışcasına alçak, işte bu soru(n)un cevabı, yapıların zamanla zeminden alçakta kalması diyebiliriz.


Özellikle İstanbul'da bu şekilde çok fazla yapı var. Bazısı neredeyse yerle yeksan olacak kadar gömülmüş.
Mesela ilk etapta aklıma gelen bir örnek Sultanahmet Meydanındaki sütunlar. Sultanahmet Camiinin temeli kazılırken (1616), çıkarılan toprak, geçmişte At Meydanı olarak isimlendirilen bu meydana yığıldı. Dolayısıyla zemin yükseldi ve meydandaki taşların kaideleri (alt kısımları) toprağa gömüldü. 1856 yılında British Museum arkeologlarından Charles Newton tarafından, bu eserlerin çevresi kazılarak kaidesi ortaya çıkarılmış ve etrafı bugünkü korkuluklarla çevrilmiştir.


Aslında çok fazla örnek verilebilir ama konu anlaşıldığına göre gelelim başlıkta anlatmayı vaadettiğim "ilk bahane" kısmına. 1800'lerin ortalarında Sivas'ta valilik yapan Giritli Sırrı Paşa, şehirde bir cadde açmak ister. Ancak bu çalışma sebebiyle bazı evler aşağıda kalıp, yarım kapalı denilebilecek hale düşer. Mülk sahipleri çok rahatsız olurlar ve içlerinden biri vaziyetin düzeltilmesi için valiliğe arzuhal verir.

Sırrı Paşa arzuhali görünce şu derkenarı iliştirir:

"Kapını kaldır, altını doldur, sokağa uydur."



İşte bizde şehircilik anlayışının daha ilk nüvelerinin görüldüğü bir demde yaşananlar. Bekri Mustafa'nın mevtaya söylediği gibi: "Gerisini sen düşün"

Hamiş 1: Sırrı Paşa öyle cüheladan da değil, kalem ehli, tanınmış bir aileden. Hatta meşhur Şair Leyla Hanımın da zevci.
Onunla ilgili güzel bir yazı: https://osmanli.org.tr/sirri-pasa/
Hamiş 2: Kaynak olarak kullandığım fotoğrafları Caner Cangül'ün sitelerinden aldım. Bu siteleri mutlaka inceleyin. Çok faydalanacaksınız. Hepsi birbirinden değerli arşivler.
Emeği için Caner'e şahsım adına teşekkürü borç bilirim.
Eski İstanbul fotoğrafları için:
http://www.eskiistanbul.net/
Türkiye'nin güncel fotoğrafları için:
http://www.canercangul.com/
Eski Türkiye Fotoğrafları için:
http://www.eskiturkiye.net

Cumartesi, Mart 31, 2018

ESKİDEN COP'U POLİS DEĞİL, ÖĞRENCİ KULLANIRDI


Onların böyle sakince oturduğuna bakmayın. Copu eskiden asesler değil, suhteler kullanırmış.
Mehmet Zeki Pakalın'ın Tarihi Deyimler ve Terimler Sözlüğü'ndeki "Çop" maddesinde bakın neler yazıyor:

"Çop, uzun kalın ve bazen demir şeklinde kısa bir nevi bastonun adı. Farsça çup'tan bozmadır. Çup, ağaç, değnek, odun, sopa demektir. Medrese talebesi cübbelerinin altında saklar, kavga ve dövüşte kullanırdı."

Tarihte "suhte isyanları" meşhurdur. Anadoluyu kasıp kavuran, halka gadretmiş bu kitap ehli (!) başka bir şakavet kaynağı olan Celalilerle kurutulmaya çalıştırıldıysa da "it iti ısırmaz" hükmünce, zaman zaman birleşmişlerdir.

Düşünebiliyor musunuz? Alim, halim sandığınız suhte, cübbesinin altında cop taşıyor.
Üniversitelere satırla, taşla, sopayla giren gençler gibi. Ee ne demişler: "Kıyafetler değişir, insanlar aynı kalır."


Perşembe, Mart 01, 2018

ARAYICI ESNAFI VE MAZİNİN GERİ DÖNÜŞÜMCÜLERİ

Vakt-i zamanında İstanbul'da belediye hizmetleri yokken, herkes kendi sokağından ve kapısının önünden mesuldü. Evin temizliği kadar kapı önünün temizliğine de önem verilmekteydi ki, ev sahibinin temizliği, dirliği, tertibi kapı önünden de anlaşılırdı. 
Bir de arayıcı esnafı adı verilen ve çöpçü şubasının emrinde çöp taşıma hizmeti verenler vardı. Garip kıyafetleriyle hemen tefrik edilen bu kimseler, sokak aralarında "çöp çıkaran, çöp çıkaran" diye bağırdıklarından isimleri bu nidayla müsemma oluvermişti. Arayıcı esnafı tabiri caizse Osmanlının geri dönüşümcüleriydi. Evet, bizde belki son 5-10 yıldır belediyelerin gönüllülük esasıyla yaptığı geri dönüşüm hizmetini o dönemlerde bu arayıcılar yapıyordu. 
Evlerden toplanan çöpler belli limanlara götürülür burada teknelere yüklenerek denize dökülürdü. Bu esnada çöpler ayrıştırılır ve her türlü mangırdı, paraydı arayıcı esnafına kalırdı. Başkaca gelirleri olmayan bu insanlar çöpten çıkan şeylerle geçimlerini sağlardı. Öyle hemen yabana atmayın, zira rivayete göre Kaşıkçı elmasını da yine bu esnaftan biri bulmuştur.
Büyük meydanlar Çöpçübaşı riyasetinde Acemi oğlanlarına temizletilir, yine rivayete göre tükürükler kireç dökülerek temizlenir, yere tükürdüğü tespit edilenler de cezalandırılırdı. Keşke günümüzde de böyle cezalar olsa.
Belediye hizmetleri öyle erken devirde değil 1864 yılında İstanbul'da başlamıştır ki, bundan sonra çöp toplama hizmetini Tanzifat ameleleri devralmıştır.


Peki 1. Dünya Savaşı esnasında çöpçülük yapacak erkek bulunamayınca kadınların tanzifat amelesi olduğunu biliyor muydunuz?