Sayfalar

Cuma, Eylül 01, 2006

Bu Bağ-ı Faninin Gülü, Elbette Fanidir Heman..


Ben şimdi hangi alemi seyrediyorum ki, diller taş. Sözler taşlara râm olmuş.
Kâselerde meyveler ikram ediliyor. İri ve olgun narlar, üzümler, elmalar, taş.

Eğer şah-ı cihan olsan
Felek kaddini bükmez mi
Kara yerde türab olduk
Sana ibret bu yetmez mi

Demet demet çiçekler, lâle, zambak, karanfil, taş. Bir yanına güller takılı serpuşlar. Kimi Serdengeçti, kimi Yûsufî, Mevlevî, Kâtibî, hep taş...
Hû çekiyor kimi derinden, ve “Ya Hû!...”
Kelâmullah’ı nakşetmişler gönüllerinin ortasına. Kimi tâlik, kimi sülüs, kimi divânî, taş:
“Küllü men aleynâ fânin”, “Küllü şey’in hâlikun illâ vechehu”...
Merhûm, kimi merhûme.. Konuşuyorlar, sözlerini işitemiyorum. O vakit yine taştan neferler dikiliyor karşıma.
Başlarından bâd-ı ecel esmiş, âb-ı ecel imiş son azıkları, kimi şirpençe idim, kimi vebâydım, kimi müzminim deyip geçiyor.
Bir taş dokunuyor yüreğime. Destârında gonca gül, ana-baba ıstırabı hala kıvrımlarında, figân etmekte inceden inceye:
“Nevcivânım uçtu cennet bağına”.
Sonra diğeri, şükûfeden tacıyla meskûn bir köşede, gencecik bir hanım:

Emr-i hakkla türlü emraz geldi benim tenime
Bulmadı sıhhat vücudum sebeb oldu mevtime

Bir âlem ki burası, göz daha ilk adımda gördüğünü haber vermekten ferâgat eder. Dem çeker bülbül seherden sabaha, güller açar, sümbüller bakışır, serviler sarar dört bir yanı, serviler ki elif-endam... Itrî bir hava, derinden derine esen rüzgâr, kumruların mahzûn cıvıltıları, uzaklarda bir yerlerde sakince akan suyun şırıltısıyla mest olurken, her adımda ibret, her adımda huşû, karşıda İstanbul’un hayret verici güzellik manzarası ve ölüm yâd edilir her adımda.
Nâmını hayr ile andırmaya eyle himmet
Âleme geldiğine bir taşı terk etme delil
Taşı da, nakşını da mahv eder eyyâm amma
Ebedî, elsinede daim olur zikr-i celil

Perdenin indiği zannedilen bir anda, perdeler kalkar burada ve hala perde var bilirim bakışlarımda.
Bir âlem ki bu mekân, başka bir âlemin kapısıdır. İşte şimdi ben o ilk âlemin dahî sathında yol alıyorum ki, Hüve’l-Baki diye diye bekler kulları, Hüve’l-Hayy ellezi la-yemut...

2 yorum:

Adsız dedi ki...

slm,
geçen yaz hemen hemen her gün mezarlıklar ve hazirelerde geçti desem yeridir.Şimdi şu yazıyı okuyunca bunu ben nasıl yazmamışım:) diyorum. çok iyi ifade etmişsiniz.
yüreğinize sağlık.
muhabbetle...

Adsız dedi ki...

zebaniosmani.blogspot.com bloguma da beklerim efem tesriflerinizi. mesar taslari ile ilgili orada da yazim var