Sayfalar

Salı, Eylül 30, 2008

Mihman der ki

İyi bayramlar

Cumartesi, Eylül 13, 2008

Şem'ine pervâne olur şeş cihât*

aşk odu ile gönlü herc ü merc olan ateş-didelere..


Terci-i Bend

Ey ruh-ı pâkinde iyan nûr-i zât

Sînesi âyîney-i vech-i sıfât


Pertevi hüsnünde nümâyan temâm

Sırr-ı Hudâ mâ hasal-ı kâinat


Sen urıcak vakt-i semâ' içre çerh

Şem'ine pervâne olur şeş cihât

Şevk ile can tazelenir ben desem
Nutk-ı safâ-bahşına rûh'ul-hayât


Pertev-i envârı cemâlin senin

Aşk ile verdi dü cihâna sebat

Doldu tecellî-i Hüdâ'dan sivâ

Şems-i muhabbet edicek iltifât

Yandı o âteşle dil ü canımız

İtti cemâlin velî keşf-i simât

Âh mine'l ışkı ve hâlâtihî

Ahraka kalbî bi harârâtihî


Görmeği istersen eğer mahşeri

Çerhte seyreyle o meh-peykeri


Aşk ile galtîde olup mihr-veş
Salmada âlemlere nûr u feri


Şeyh Gâlib


Şerh-i Mihman

Ey sevgili. Senin ruhun öylesine temiz ve paktır ki Mevla’nın zat nuru sende aşikar olur ve Ey sevgili, senin sinen öyle parlak bir aynadır ki yaradanın bütün sıfatları oradan görülür.
Güzelliğinin ışığında Hüdâ’nın sırrı, kâinatın bütün hasletleri apaçık mevcuttur.
Sen, ne vakit ki semâya durursun, altı cihet de senin ışığına (mumuna) pervane olur.
O neşe bahşeden sözüne, hayatımın ruhu desem, cânım arzu ile tazelenir.
Güzel yüzünün ışığı, cemalinin nuru, aşk ile iki cihanı sebat etmiştir ve iki cihan varlığını o ışığın aşkıyla devam ettirmektedir.
Muhabbetin güneşi doğunca, Hüdâ’dan gayrı ne var ise, o ışığın iltifatıyla aydınlanır.
O öyle bir güneşti ki ateşiyle cânım yandı, kalbim yandı. Sonra ol sevgiliden gayrı ben kalmayınca, ondaki güzelliğin bütün alametleri aralandı, keşfeyledim ol cemali. Zira cismaniyat yok olunca, kalktı aradaki bütün hal perdeleri.
Ah aşk! Ah aşkın hallerinden. Hararetiyle yaktı kalbimi.
Eğer ki mahşer yerini görmeyi murat edersen, ol ay yüzlünün semaını seyret.
O ki ay gibi dönerek aşkıle, alemlere nurunu ve ışığını salmakta..

(*) altı cihet de senin mumuna pervane olur.

Çarşamba, Eylül 10, 2008

Safranlı Aşım Tasasız Başım


Şehr-i Ramazan gelir de yemekten konu açılmaz mı..
Osmanlı geleneğinde Yeniçeriye her üç ayda bir ulufe dağıtılırken pilav ve zerde verilmesi adettendi. Matbah-ı Amire yani saray mutfağının aşçı yamakları meydana her bölüğün yemeğini dizer, ismi çağırılan bölük büyük bir coşku ve heyecanla aşlarını kapışırlardı. Bu aslında bir nevi padişaha teşekkür için yapılan mutad nümayişlerdendi.
Ayrıca zerde, şenlik günlerinin, bayram meclislerinin vazgeçilmez tatlılarındandı.
Pirinç, gülsuyu ve safrandan yapılan bu tatlıyla ilgili asırlar önce keşfedilmiş bir özellik vardı: Safranın mutluluk verici, rahatlatıcı etkisi.
Bugün bile yapılan araştırmalara göre safran beyinde serotonin düzeyini etkilemekte ve depresyon tedavisinde kullanılmakta.
Böylece geçmişte, kalabalık ve dolayısıyla hır gür çıkma ihtimalinin yüksek olduğu günlerde, insanlara zerde ikram ederek küçük ve hoş bir önlem alınıyordu.

hamiş 1: Zerdeyi severim. Hoş ve hafif bir tatlıdır. Tarifini vermek isterdim. Ama inanın ki nasıl yapıldığını bilmiyorum. Aramaya inandığınızı düşünerekten gugıl amcaya selamlarımı iletiyorum.
hamiş 2: Minyatür III. Ahmet'in şehzadelerinin 15 gün süren sünnet şenliklerini konu alan Surname-i Vehbi'den. Şair Vehbi tarafından yazılıp, ünlü nakkaş Levni'nin mahir elleriyle minyatürleri yapılmış.
Görüldüğü üzere şenliklerde Yeniçeriye pilav ikramı ve onların bunu coşkuyla kapışları tasvir edilmekte.
hamiş 3: Yoğun sarı bir rengi olan safran, çok pahalı bir baharat. Osmanlı'da bolca tüketilmekteymiş. Gürcü mutfağında da yemeklere renk katmak için kullanılır. Hatta yine düğün yemeklerinden birine katılıyor diye hatırlıyorum. Gürcü evlerinin bahçesinde muhakkak safran çiçeği dikilidir. Mevsimi gelince kurutulup toz haline getirilir. Gürcülerin yoğunlukta olduğu bölgelerdeki hırsızlar eve giriyorlarsa akıllarına şaşarım doğrusu.. :)

Cuma, Eylül 05, 2008

Semazenler ya da Müteharrik* Ölüler





*hareket eden

Efendim acep çok mu ağır bir başlık attım diye düşünmekle birlikte kendimi bundan alamadığımı da eklemek isterim.
Galata Mevlevihanesi İstanbul'un en kadim mevlevihanesi olmasının yanı sıra Haleti Efendi, Şeyh Galib gibi pek çok güzide Mevlevî'nin gelip geçtiği ve defnedildiği bir mekandır.
Burada müze hizmetinin yanı sıra, her ayın ilk ve son cumartesi Sema ayini de yapılmakta.
Bilgi edinmek isteyenler şuraya bakabilirler.
Ayrıca yine burada dernekleşip faaliyetlerini sürdüren MEKDER bünyesinde sema gösterileri düzenlenmekte imiş.
Muammer Karaca Sahnesinde vuku bulan bu gösterilerin bir tanesine katılmak bize de nasip oldu.
Ve lakin "gitmez olaydım, görmez olaydım" intibaıyla çıktık salondan.
Ruhsuz, meraklılarınca malum riteüllerinden uzak, hatta bir miktar şaşkınlığı muhtevi ve ol sebeple komik bir "gösteri" idi.
Ayin demek isterdim elbet. Mamafih "marifet iltifata tabidir." hükmünce pek mültefit olamayacağım..
Salondaki teşrifatçıların çoğu turistti ve bu ayin havasından uzak gösteri karşısında patırdayan flaşların cezbesiyle ben de birkaç fotoğraf çektim.
Siz siz olun, bu yazılanları kulağınıza küpe edinin..
Ama çok istiyorsanız bilet fiyatları 30 ytl. Öğrenci indirimi yok mu diye sorarsanız, öğrenci kimliği istenmeksizin 20 ytl'ye girebiliyorsunuz. Yani tam bir ticaret mevzubahis.

Meraklısına (!)...

Magic Of The Evening - Ömer Faruk Tekbilek

Hamiş: Fotoğraflara bakıp aldanmayın sakın. Sema, giyim ve hareket şekli itibariyle estetik bir varoluşa sahip. Arkaplan da siyah olunca, nasıl çekerseniz çekin mistik bir etki oluşabiliyor. :)