Sayfalar

Çarşamba, Ağustos 02, 2006

Yine Yeşillendi Fındık Dalları

Şu sıralar haberlerde Orta Karadeniz halkının protestolarını görmekteyiz. Etliye sütlüye karışmayan, zamanı geldi mi fındığını toplayan üretici Zapsu'nun maketini yakacak, slogan atacak, yürüyüş düzenleyecek kadar sinirli.
Her sene fındık fiyatları bir polemik olmuştur zaten. Fakat bu sene fiyatların bu kadar aşağı düşürülmesi bardağı taşırdı.
Karadenizli olmayan fındık ihracatcısı Zapsu, "aganigi-naganigi" reklamlarıyla takdirleri toplamışken, şimdilerde bu fiyat meselesinin kötü adamı konumunda.
İnşallah fiyatlar yükselir. Eh ne de olsa bizim de evimizin önünden itibaren her taraf alabildiğine fındık bahçesi. Tabi yanlış anlaşılmasın, kendimden önce çiftçileri düşünüyorum. :p
Samsun'a son gidişimde (önceki hafta) taze fındık yedik. Özlemişim. Bu da ayrı bir tartışma mevzuudur. Giresunlu bir arkadaşım: "Fındık taze yenmez!" deyip durur. Elbette fazla yenilirse mideyi ve bağırsakları bozuyor ve lakin taze fındık gibisi de yoktur. Kurusundan daha çok severim. Kendisi bölgesel fındık üretimi açısından bizden daha kıdemli olduğu için sözüne itibar etsem de taze fındıktan vazgeçmem. Tavsiye bile edebilirim. Yiyin gaari..
Hele o fındık harmanının ortasına oturup yemesi gibi yokdur.
Toplamaya sıra gelince; eğer kafadar bir grup insan varsa çok eğlencelidir. Bir iki kişi dalları silkeler, diğerleri yan yana sıra halinde toplarlar fındığı. Bir kişi mütemadiyen kabları çuvallara boşaltır. Radyo varsa arkası yarın, yurttan sesler korosu vs. dinlenir. Yoksa biri başlar türkü söylemeye diğerleri eşlik eder. Arada fıkralar anlatılır, fındık toplama yarışı yapılır. Kardeşim gibi bir cani varsa, civardaki yılan, kertenkele, farelerin canına okunur.
Sonra şırıl şırıl derenin yanına gidilip, yere örtülen büyükçe bir kilime yemekler dizilir. Yenilir içilir. Hatta derenin o harika sesi eşliğinde hafif de kestirilir.
Akşam ezanına kadar çalışmaya devam edilir. Arada bir de sakalar çay getirdi mi deymeyin keyfe.
Sonra toplanan fındıklar öküz arabasına konulur. Gıcırtılı seslerle giden çuvalların tepesine oturulur. Öküzlerin o kadar yükü nasıl çektiğinin felsefesi yapılıp, ilk 20 m.de arabadan inilir. (tabi bu eskidendi, şimdi avluda süsten başka bişey değil o emektar araba. Traktörler sağolsun)
Yine yeşillendi fındık dalları ve ben köyümü özledim.

3 yorum:

vintage biscuit dedi ki...

findigi disle kirmaya bayilirdim

emircan dedi ki...

Öğrencilik yıllarımı hatırlattınız.Samsunlu bir arkadaşım vardı her yaz tatili dönüşünde fındık getirirdi.Bizde yerdik gaari;)

Güzellik Uykusu dedi ki...

Aslında sorun sadece fındık değil. Hoş fındık meselesinin de siyasi bir oyun olduğunu düşünüyorum ben. Bu ülkenin tek tarımsal ürünü fındık falan değil işte. Tarım politikalarının uygulanması da bu ülkede bir garip zaten. Teoride gösterilen tavan ve taban fiyat politikaları pratikte yok. Hani üretici desteği falan bundan hiç bahsetmek istemiyorum. Her neyse gelelim meselenin özüne;

Babam yaklaşık 15 yıldır çifçilikle uğraşıyor. Aslında memurdur. 4 yıldır da emekli. Ama tarlalar boş kalmasın eve yan gelir olsun diye kıraç topraklı köyümüzdeki yaklaşık 100 dönüm (1 dönüm 2000 metrekare bizim orada) tarlayı ekmeye başladı. Buğday, arpa, kimyon, nohut ve mercimek başlıca tarım ürünlerimiz. Toprak nimettir dedi ekti. Ve zarar etti. Nimettir dedi ekti ve zarar etti. Kendimize ait küçük bir evimiz vardı onu sattı zararı karşılamak için. Daha sonra emekli ikramiyesini de bu yolda harcadı. Şimdilerde emekli maaşını da buraya harcıyor. Gelir yok. Genel gider yeri bizim topraklarımız. Hmm. Keşke kimyonun kilosu 10 YTL olsa yada buğdayın kilosu 5 YTL olsa belki o zaman işin içinden çıkarız. Babam devam ediyor tarlaları ekmeye. Toprak nimettir diye. Oğul biz ekmezsek, komşu ekmezse bu millet aç kalır. Evet haklı aslında yılda yaklaşık 50 ailenin ekmeklik ununu çıkarıyor babam. Neyse efendim bu yıl yorulmuş ve köyde neyi var neyi yok satmaya karar vermiş. Yook şehirli olmak için değil. Toprak nimettir diyor hala. Ama yaşlandı artık.

Aah babam işte.

Ne çok konuştum ben:)