Sayfalar

Pazar, Mart 15, 2009

Mermer Küplerden Plastik Şişelere


Efendim zaman zaman İstanbul'a ilk kez gelmiş veya arasıra ziyaret eden eşe, dosta, ahbaba boza ikram etmek ve yüzlerindeki o ekşimtrak ifadeyi seyretmek çok eğlenceli oluyor. Alışık olmayanlarda ekseriya ilk tepki : "O kadar methettiğiniz boza bu mu!" şeklindedir.
Bozanın tarihi oldukça eski zamanlara dayanmakta. Doğunun meşhur içeceklerinden biriyken, Osmanlılar vasıtasıyla Balkanlara ve oradan batıya yayılmış.
Değişik memleketlerde değişik hububatla yapılmakta. Türkler arasında darı ile yapılanı meşhur. Zaten kelimenin kökeni Farsça darı manasına gelen "buze" kelimesinden gelmekte.
Çağatay Türkçesinde boza, Arapça buza, Rumence bozan, Yeni Yunanca bozas, İngilizce bosa, Rusça Çekce buza, Fransızca bouza veya bosan, Almanca busa, İtalyanca-İspanyolca ve Portekizce buza olarak telaffuz edilmekte.
Bulgarca, Sırpça, Hırvatça, Macarca ve Arnavutça'ya Türkçe'den direkt olarak boza şeklinde girmiş.
Şimdilerde İstanbul'a ve dahi Vefa semtine has bir içecektir boza. En azından ben öyle biliyordum. Yani artık sadece İstanbul'da imal edildiğini... Ta ki bir iki sene evvel bir ahbabımız Bilecik bozası getirene kadar. Vefa bozasına vefasızlık gibi olmasın ama, oldukça güzeldi.
Osmanlı zamanında sevilerek içilen bir içecekti boza. Elbette bozanın alkollü olanı da vardı. Hatta meyhanelerin yasaklandığı dönemlerde bozacıların devreye girdiği görülürdü. Sarhoşluk verdiği için bu cinsin içilmesi caiz değildi. Dolayısıyla bu bozacılar da meyhanecilerle aynı cezaya çarptırılmışlardır. Hatta "Meyhanecinin şahidi bozacıdır" darb-ı meseli de buradan gelmektedir.
Evliya Çelebi içilmesi caiz olan tatlı bozayı zevkli zevkli anlatmaktadır. 17. asırda İstanbul'daki 300 boza dükkanında 1005 bozacı çalışmaktaydı.
Günümüzde tarçın ve leblebiyle içilmesi adet olmuş boza, o zamanlarda bakın nasıl içiliyormuş:
İçine Kuşadası pekmezi katıp, üzerine tarçın, karanfil, zencefil, hindistan cevizi serpilerek...
Çokça tüketilen bu boza için Evliya Çelebi şöyle söylemekte:
...On çömçe nûş etsen asla sekir vermez ve batın vecâ etmez... Hamileler içse batnında evladları ten-dürüst olup vaz-ı hamlden sonra nûş etse sütü çok olur...
(On kepçe içsen asla ağırlık vermez ve karında şişkinlik yapmaz... Hamileler içse karınlarında bebekleri kuvvetli, doğumdan sonra içseler sütleri bol olur)
Boza, ordunun da vazgeçemediği bir içecekti. Bilhassa kış aylarında orduya bozacılar alınır, cümle meşrubatçıların da yardımıyla yapılan bozalar askere dağıtılırdı. Zira bünyeyi hem tok hem de sıcak tutmaktaydı.
Aynı zamanda çabucak bozulduğundan serin yerde saklanması icap ediyordu. Bu da bozanın bir kış içeceği olmasına sebep olmuştu.
Benim küçüklüğümde de akşamları sokaktan gelen seslerden biriydi: "Vefaaaa bozaaaaa" nidaları. Ailece Vefa Bozacısına gider, birer bardak içer, bazen kocaman cam şişelerle evimize götürürdük. Zira boza, cam, mermer gibi koku ihtiva etmeyen kaplarda saklanır.
Şimdilerdeyse market raflarında yer alır oldu boza. Aslında güzel de oldu, herkes istediği vakit içebiliyor. Fakat şu plastik şişeler yok mu...

hamiş: Bu arada yemek fotoğrafları çekmeye başladım. Çok zevkli. Belki yakında yemek sitesi bile açarım. Kimbilir...

1 yorum:

rustik yesil dedi ki...

mermer demişken :)
www.rustikyesili.com