Sayfalar

Pazartesi, Ekim 05, 2009

Bir Klişenin Tiyatral Hali: Çıkmaz Sokak

05/10/2009

Tiyatro sezonumuzu açtık. İlk oyunumuz, Şehir Tiyatroları için yeniyse de daha evvel pek çok kez gösterilmiş ödüllü bir oyun:
Çıkmaz Sokak
Yazarı, yönetmeni, oyuncuları hakkındaki bilgilere ŞT sitesinden ulaşabilirsiniz.

-dikkat spoiler çıkabilir- (sonunda ben de kullandım bu kelimeyi)

Oynun sahnesi ve kostümler iyiydi. Oyuncuların performansı da gayet yerindeydi.
Fakat asıl sorun oynun kendisindeydi diyebiliriz. Her ne kadar Yunanistan'daki cuntayı anlatsa da genel anlamda bütün dünyada eleştirilen işkence meselesi işlenmiş. Bir olay örgüsü var. Ancak oynun ikinci bölümündeki diyaloglar bir süre sonra kendinin tekrarı olmakla kalmayıp, son derece klişe mesajlar vermeye başlıyor. Tabiri caizse bu bölümü seyretmek yerine, işkence karşıtı bir protesto gösterisini izleseniz daha fazla heyecana kapılırsınız. Bu yeknesaklık içerisinde oldukça ezber dolu ve sıradan cümleler oyna olan dikkati oldukça azaltmakta.
Oyunda Celika, işkencecisine öfkeyle ve hırsla bağırırken, ona değil seyircinin vicdanına hitap edercesine salondakilere doğru sesleniyor. Yani baştan sona mesaj mesaj mesaj...
Tiyatronun mesaj veren bir dili ve görevi de var ve şahsen işkenceye karşı böyle bir tepkiyi manalı buluyorum. Fakat benim eleştirdiğim oynun yeknesaklığı ve mesajların kafamıza boca edilmesi. Amaç, içerde kalan kini, haksızlığa tepkiyi dışarı dökmekse ve yol olarak tiyatro seçilmişse, cümleler de klişeden kurtulmuş olmalıydı. Belki onca konuşmanın arasına bir kaç olay eklenebilirdi. Hoş hareketten yoksun değil. Celika mahkumunu gayet güzel itip kaktı. Orasına burasına vurdu vs. (bu arada Celika'yı canlandıran oyuncu, metro-tramvay-trenlerdeki o hoş sesli bayan. nasıl da tezat)
Elbette bu eserin 1980 yılında yazılmış olması, belki kendi döneminde görevini fazlasıyla yerine getirmesini sağladı. 1986-89 yılları arasında büyük bir ilgiyle izlenmiş olması da bunu desteklemekte.
Türkiye'deki herhangi bir ihtilali yaşamış büyüklerimizin ilgisini çekme ihtimali de yüksek. Ne de olsa bir acının her ne şekilde olursa olsun hatırlanması, insanı heyecanlandırır.
Oynun belli bir sonu yok. Ucu açık bırakılmış. Spanos'un alnına dayanan silah, adeta mağdurun vicdanına dönüştürülmüş ve onu bekleyen son seyirciye bırakılmış:
Ya o tetiği çekip öc alınır ya da aynı işkence ve katlin bir parçası olunmayıp silah aşağı iner.

"İşkenceciler ve mağdurları hakkında bir şey bilmiyorum", hatta "cunta da ne demek kardeşim" diyenlerle; "o günleri biz iyi biliriz, gidelim de bir görelim nasıl yorumlamışlar" cümlelerini aklından geçirenler oynu izlesinler derim. Geri kalanlara da -şimdilik- bu sene de gösterilen Maskeliler oynunu tavsiye ederim.

Hiç yorum yok: