I
Yontulmuş selvi ağaçlarının yongaları batınca parmağına, bin yıl önceki hikayeyi hatırladı. Bin yılı yüzdelik dilimlere ayırıp, o dilimler boyunca ölenleri getirdi aklına. Herbenia çiçeklerinin güzel koktuğu için ölülerin mumlayalanmasında kullanıldığını da ve amberin ve miskin... Güzelliği ölümsüzlüğe bağlamak için bir sebep daha vardı yani. Bağladı. Kurduğu bütün bağların arasında kendisinin de bir şeylere bağlandığını farketti mi? Etmemezlikten geldi.
Kanayan parmağına, bir çeşit kaktüs parçasını bastırdı. Bu bitkiyse güzel değildi. Fakat yüzyıllarca Afrika'da güzellik ve sağlık için kullanılmıştı.
Görüntü ve kokunun ötesinde dokuda da güzellik vardı.
Selvi ağaçları da güzel koktuklarından mezarlıklara dikiliyordu.
Güzellik ve ölüm.
Xi efsanesinin, kendini hapseden taşa, her gün bir kere vurarak özgürlüğe kavuşan süslü balıkları yoktu. İstiridyeler de yoktu. Mercan kayalıkları da.
II
Sözün başladığı noktada değildik. Oysa bitirilmiş sözler, verilmiş sözler, alınmış sözler vardı. Hepsi etrafa saçılmış ve başlama noktası kaybolmuştu.
Etrafta minik serçeler uçuşuyordu. Bülbüler vardı az ilerde. Ama artık susuyorlardı.
- Ne de güzel öterlerdi eskiden.
- Dut yediklerinden...
- Burası eskiden hep dutluktu yani!
- Çünkü dut çok tatlıydı, yapış yapış oldu minik ağızları. Yazık.
- Hayır, o dut bu dut değil karıştırıyorsunuz. O aslında tuti idi. Çok konuşurdu. Bülbül de susardı onun yanında. Sonra dut diye kaldı akıllarda.
- Aslında bülbül dut dalındayken gül'e vurulmuştu. O dem sustu. Çünkü bildi ki aşkın dili suskunluktu.
- O sadece bir kuş. Ötmesinin sebebiyse haberleşme.
- Çok sığsın.
- Abartıcısın.
Aşk suskunluksa demek ki aşk buralarda değildi.
- Aşk nerelerde?
- Onu gözümüz tutmayınca, bari esir pazarına götürüp satalım dedik. Sonra baktık ki meğer aşk esir pazaranın sahibiymiş.
- Kanlıları görmesin diye kılık değiştirmiş.
- Bizi de esir alacaktı ki kaçtık, buraya geldik. Asıl ıssızlık bu zemindeymiş.
- Aşk mı geçmiş yani buradan?
- ...
Bir rüzgar esmeye başladı. Kuru değildi, ne soğuktu ne sıcak. Ilıktı ama hoş da değildi.
- Hoşnutsuzluk senin içinde.
- Şair der ki...
- Şairler buraya giremez.
- Onlar da esir pazarındaydı.
- Ama esir tüccarıydılar...
Bir ses duyuldu. Ardından bir karartı belirdi.
- Susalım!
Sustuk.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder