Cumartesi, Ekim 10, 2009
Mehriya Masalı II
10.10.09
Suskunlukları tam kırk gün sürdü.
Konuşan insan, konuştuğu her lahzada dünyada var olan bir hakikate karşı dikkatsizleşirdi. Dikkati kendi kelamında toplamanın da elbet bir bedeli vardır. Susan hep daha ince görürdü.
-Tam kırk altın!
Kırk birinci günün sabahında ağızdan çıkan ilk sözdü bu. O an bir hikmet daha kayıp gitmişti gözlerinden.
Otuz dokuz gün yağmur yağmış ve o sabah ilk kez güneş açmıştı oysa. İnsanın yaratıldığı çamur kıvamındaydı toprak.
Tek bir cümleyle hikmet gitmiş, dil çözülmüştü.
İlerde beliren karartı önce buharlaştı. Sonra yeniden yağan yağmurla birlikte o hikmetli toprağa düştü.
"-Ben sizin içinize düşen nifak tohumlarıyım. Kaşlarınızın arasındaki köşk mülkümdür artık."
Uzun süredir konuşmayan diller çözülünce bu söz de kulaklara erişmeden kayboluvermişti.
-Bu altınları gömelim.
-Ya içimizden biri gizlice alır kaçarsa?
-Şu karşıki tepeye diker ve birbirimizi kollarız.
-Ya uyursak?
-Her gece iki kişi nöbet tutar.
-Yarın yola çıkalım. Bu gece uyumayız.
Karartıyı hatırlayan yoktu. 40 günün sonunda, kafaları bulandırıp suskunluk hazinesini sunan o bilinmez unutulmuştu çoktan.
Ertesi gün yola çıkıldı...
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder