Sayfalar

Pazar, Temmuz 16, 2006

Felenburlar çiçek açtığı zaman...


Çoktan döküldü ya mis kokulu çiçekleri, ben ıhlamurları anlatacaktım bir dem. Çamlıca'ya çıkarken, yolun iki tarafından sarkmış sarılı yeşilli beyazlı felenburları. Nasıl da çocukluğuma gittim geldim, onu anlatacaktım.

Sonra bir ibtila. Nerede ağaç topluluğu görsem başım havada ıhlamur arıyorum. Bir de bakıyorum Süleymaniye'nin bahçesindeler. Bu defa çiçekleri dökülmüş.
Yine çocukluğa uzanan zaman yolculuğu.

Rahmetli dedem ağaçta. Dalları buduyor. Ta ki tepesinden başka yeşil bir tarafı kalmayana dek. Felenburu budarsanız, ertesi sene yine taze sürüm verir. Felenbur, yani ıhlamur.

İstanbul'daysa yayalar ve ağaçlar var. Ağaçlar gölge yapıyor. İnsanlar gelip geçiyor altından.

Ihlamur ağaçları geniş dallı burada. Yine de mis kokulu. Gelip geçen görsün diye pek bir yayılmış. Ama nafile.

Dedemin budadığı dallardan çiçekleri toplardık. Önümüzde kulaklı sepetler. En fazla çiçek olan dalı kapma telaşı. Kimin sepeti önce dolacak yarışı. Ah o koku yok mu. Dönüp dolaşıp takılıyor dimağıma. Ciğerlerinize işler.

Hatıralar görüntü kadar kokuyla da canlanıveriyor işte.

Sonra o ıhlamurlar naliyelere (seren) götürülür, güneşin çıplak yüzünü görmeden bir güzel kurutulur.
Hasta olmayı beklemeden, sabah kahvaltısında kaymak ve minci (çökelek) karışımına eşlik eder. Değmeyin keyfimize işe o zaman.

Sonra gün gelir şiirin içine karışıveren sözlere dönüşür. Vefa da olmasa ahde:

Ihlamurlar çiçek açtığı zaman
ben güneş gibi geleceğim her dar kapıdan
kimseye uğramam ben sana uğramadan
kavlime sadığım, sadığım sana
takvim sorup hudut çizdirme bana

ben sana çiçeklerle geleceğim

ıhlamurlar çiçek açtığı zaman.
(Bahattin Karakoç)

8 yorum:

aliusta dedi ki...

Felenbur'u ilk defa duydum.

Filambur ve fumbur tamam da bu nerden çıktı :)

mq dedi ki...

yeni cuma camii'nin önünde mütevazi bi çay bahçesi var, ıhlamur ağaçlarının hemen yanında. gerçi istediginiz çayı 20 dakikada zor getirirler ama saatlerce rahat rahat oturabilirsiniz ıhlamur kokusunun altında. izmitte en sevdigim ikinci yerdir.

bir de iğde ağaçlarının kokusu vardır ki, o başka bir yazı olur.

Mihman dedi ki...

Ali Ustam yaa bi kere de memnun ol. Bir kere de muhalefet etme sözlerim :p

Buyrun, içiniz rahat etsin efendim:

Çeşitli dillerde ıhlamur:
Ihlamur, fambur, felenbur, illamur, süğnük, sügillük, süngüllük, linden, linde, lime

Sayın quentin
İğde ağacının kokusu da pek meşhurdur. Eh artık onu da sizin blogtan okuruz hocam ;)

cenkunal dedi ki...

Ihlamurlar kadar yazınız da güzel olmuş.
Yazının sonundaki Bahattin Karakoç şiiri ise büsbütün anlam katmış yazıya.
Sayende ıhlamur kokusunu içimde hissedebiliyorum.
Acaba insan beyninde üretebilir mi hiç olmadığı halde bazı şeyleri.
İşte bunu da düşündürttün ya;saçmalama sınırım zamana bağlı olarak yaklaşıyor demek ki.

divân dedi ki...

cok kötü yaaa, bir sürü kokudan bahsediliyor, ben hiic birini tanimiyorum, cünkü bizim burada ne agaclar, ne de cicekler kokar...
aglamaliyim galiba :´(

vintage biscuit dedi ki...

Rize de ihlamura : Flamur diyolar
ben ihlamuru cok severim / kokusunu ve ictigimde icimde biraktigi yumusakligi

Mihman dedi ki...

cenk bey: insan beyni görüntüleri üretebiliyor da kokuları niye üretemesin -hiç olmadığı halde- veya hayal etmek mi diyelim biz buna.

asude: yavaş yavaş hepsi olacak inşallah

vintage: Rize'de ıhlamur denmediği kesin de artık Felenbur mudur flamur mu fumbur mu. Köy köy değişiyo galiba :)

..::Lal-ı Reyhan::.. dedi ki...

ben de bir rizeliyim.hatta orda yaşardım.heryerde flamur diyorlar.bizim evin arkasında bir sürü ıhlamur ağacı vardı..çiçek verdiğinde odamın camını açınca içeri dolan kokuyu tamamiyle ciğerime çekmek isterdim...artık o kokuyu duyamıyorum..ne yazık değil mi..