en büyük özgürlük ölmekmiş deniyor
sakın ha adamı boğuntuya getirirler
ölmek kolay karanlığın arkası görünmüyor
hem yaşamak üzerine aynı şeyi dediler
hepimiz en azından kendimize mahkumu
Atilla İlhan
Satranç gibi bir kitabı yazan Zweig nasıl olur da intihar eder dedi Erguvani.
Hamiş'te bunu bir miktar dile getirmiştim aslında.
II. Dünya Savaşı esnasında Avrupa'da yaşayan Yahudi bilimadamları, yazarlar hergün ölümle burun buruna, sefalet ve soydaşlarının kamplardaki akıbetlerini düşünerek sürdürdüler hayatlarını. Böyle bir hayatı devam ettirmek oldukça külfetliydi. Karamsarlık, karanlık günler ve hergün kapıyı çalma ihtimali olan ölüm.
Zaten Zweig'in son sözleri herşeyi açıklıyor:
"Bütün dostlarımı selamlarım. Umarım, uzun gecenin ardından gelecek sabahın kızıllığını hâkî görebilirler. Ben, çok sabırsız olan ben, onların önünden gidiyorum."
Karanlık ve uzun geceler olsa da hala güzel günler için ümitvar ve o günleri beklemeyip kendi revan olan bir insan. Bu sözler hal-i pür-melalilini izah etmekte.
Bizde "intihar" kelimesi ilk olarak Tanzimat döneminde, Batı dillerinden yapılan tercümeleri karşılayabilmek için kullanılmış. Arapça "nahr" (kurban kesmek) kelimesinden naşi, kendi kendini öldürme anlamını taşır.
Latince "sui homicido" veya "sui ipisus homicidum" kökünden gelen ve bugün bütün Avrupa dillerinde kullanılan "suicide" kelimesi ilk olarak 1643'de kitaplarda yerini almış.
Shakespeare'in eserlerinde elliden fazla karakter intihar etmiştir.
Ortaçağda intihar ve cinayet aynı fiille ifade edilirdi. O dönemde intihar cinayet olarak görüldüğünden, kendini öldüren kişinin cesetine başını kesmek, vücudunu yakmak gibi, ikinci bir idam metodu uygulanırdı.
II.Dünya Savaşı dönemi müntehirlerinden biri, zaten böyle bir eğilimi olan Antonin Artaud'tur. Der ki:
"Eğer intihar edersem, bu kendimi yok etmek değil, kendimi yeniden geri getirmek olacaktır. intihar benim için, kendimi şiddetle yeniden ele geçirmek, varlığımı hayvanca yağmalamak, tanrının çizdiği yazgıyı boşa çıkartmak olacaktır. intiharla kendimi yeniden sunarım doğaya, ilk kez, istediğim gibi biçimlendirebilirim "şey"leri. kendimi benliğimle çok kötü bir şekilde uyan organlarımın koşullu tepkilerinden kurtarırım, böylece, öyle olduğunu düşündüğüm ve öyle düşündüğüm söylenilen yaşam, saçma bir rastlantı olmaktan çıkar benim için."
Son sözleriyse çarpıcı:
"Elbet yaşayacaktım, ama vücudum bana ihanet etti."
Bir diğer isim: Ernest Hemingway. Hayatın ne kadar boş olduğunu yazmıştı ve av tüfeğiyle hayatına son verdi.
Ünlü Rus Şairi Sergey A. Yesenin'in son sözleri şunlardı:
Hoşçakal, dostum, el sıkışmadan, konuşmadan
Hüzünlenme ve eğme kaşlarını, mutsuz,
Şu yaşamda yeni bir şey değil ki ölüm
Ama yaşamak da yeni sayılmaz kuşkusuz.
İntihar etmeyip, kitaplarındaki karakterlere dehşetli sonlar hazırlayan yazarlar da var. Bunların başında Shakespeare gelmekte. Mesela Romeo ve Juilet, Antony ve Cleopetra, Charmian gibi
Huzur romanında Suat'ın intiharı (Tanpınar'ın), Genç Werther'in Acıları'ndaki sonu (Goethe), Tutunamayanlar'da Selim Işık (Oğuz Atay), Peyami Safa'nın Sözde Kızlar'ında ismini hatırlayamadığım bir kadın siyanürlü intiharı..
Büyük roman yazarlarının en az bir tane dehşetli intihar sahnesi olmuş galiba.
1 yorum:
sevgili mihmanhane,
...kalemine kuvvet , basarili bir yazi olmus...(vesile olmam ,beni cok sevindirdi)
yalniz o günden bugüne belkide 50 yas yaslanmisim.
Hani damdan düsenin halini damdan düsen anlarmis ya...halbuki ben hic öyle bir tecrübe yasamadim yasamak da istemiyorum ve ben mor renkli gözyaslarini da hic silmedim, silmek de istemiyorum!
Allahin bize vermis oldugu emaneti ,o yükü tasiyabilmek hic de kolay degilmis...
Nitekim tasiyabilecegimiz kadar yük vermis...erguvani
Yorum Gönder