Sayfalar

Pazar, Haziran 11, 2006

Nedir Bu Âşıkın Çektiği..


Âşık u ma’şûka benzer âsmân ile zemîn
Kim biri ağlayınca birisi handân olur

Ahmed Paşa


Yani ki âşık gökyüzüne benzer, ma’şuka ise yeryüzüne. Biri ağlayınca diğeri güler.

Asırlık hikâyedir ki, sevgili zemin gibidir. Toprak gökten su almadıkça çatlar, verimsizleşir. Solar. Âşık ki göktür. Onun sevgili uğruna döktüğü gözyaşlarıyla çoraklaşan yeryüzü yeşerir. Bu bereket neticesinde sevgili denilen zeminin yüzü gülüverir. Zaten sevgili, âşıka çektirdiği eziyetlerle göz yaşı dökmesinden memnun ve mağrurdur. Bu onu her dâim handân eyler (güldürür)

Kim anlar peki dostlar bu derdi? Baki diyor ki:

Dil derdini gamınla dil-efgâr olan bilir
Bîmâr hâlini yine bîmâr olan bilir

Gönül derdini senin gibi gönlü yaralı olan bilir ancak. Hastanın halini yine hasta olan bilir. Gayrısı ne bilsin derdin ne.

Gönlü yaralı olmayanlar ahkam kesmesinler yani. Ama hayır. Uslanmaz bu derde düşenler:

Sun sâğarı sâki bana mestâne desinler
Uslanmadı gitdi gör o dîvâne desinler

Şeyhülislam Yahyâ

Sâki sun yine o kadehten bana ki, sarhoş desinler. Beni işaret edip yine desinler ki: Uslanmadı gitti bu deli.

Câna cânân düşmüştür artık. Ne söz, ne kelâm, ne yârin bîvefâ hâli. Gelmez âşıkın gözüne hiçbiri. Derdin dermânı yine derdin kendisidir.


Ne tende cân ile sensiz ümîd-i sıhhât olur
Ne cân bedende gâm-ı firkatinle râhat olur

Nef’î

Bu canın, bu tende sensiz iyileşme ümidi olacağını sanma. Ne de sanki, bu can bu bedende ayrılığının kederiyle râhat olabilir.

Ne öldürür ne güldürür dedikleri bu olsa gerek.

Nef’î sanki sevgilisine de kafa tutuyor gibi. Veya öyle büyük bir aşk ki gönder ey sevgili diyor. Neyi mi?:

Belâ budur ki alışdı belâlarınla gönül
Gâmın da gelse dile bâis-i meserret olur

Sevgili! Belâ denilen şey, öyle çokça geldi ki senden. Belâya da alıştım. Yani ki senin derdin de gelse şu gönlüme, ancak sevinme vesilesi olur bana. (Yeter ki senden gelmiş olsun)

Kimi ısrar eder sevgiliye bir bakışı için:

Bir kezîn hâlime ey şeh bak a bak bak bak a bak
Beni cevr odına yeter yak a yak yak yak a yak

Ferruh

Bir kerecik ey sevgili bak a bak, sonra cefâ ateşinde dilediğince yak a yak…

Âh bu ayrılık. Diyor ya: Her bir dertten âlâ yaman ayrılık. Nef’î şöyle diyor bu defa:

Câna minnet ne çekersem çekeyim ey Nef’î
Lezzet-i vuslat için firkat-i yâri çekemem


Ey Nef’î! Cânıma minnet, sevgilinin her türlü derdini çekerim. Lâkin ona kavuşmanın lezzetine varacağım diye, ondan ayrılığı çekemem.

..

Aşk deyince şairin terennümü bitmez elbette.

Lakin zaman değişti. O aşklar birer şiir. Zaten olanı biteni yine çok önceden bildirmişlerdi şiirle:

Bir mevsim-i bahârına geldik ki âlemin

Bülbül hamûş havz tehî gülistan harâb

İzzet Molla

Artık dünyanın öyle bir bahar mevsimine vardık ki: Bülbül susmuş, havuz tenha, gül bahçesi harap olmuş.

Ve Nedim'in lisanından açıkça söyleyelim ki:

Yok bu şehr içre senin vasfetdiğin dilber Nedîm
Bir perî-sûret görünmüş bir hayâl olmuş sana

Bu şehr içinde, veya başka bir yerde. Kendimizce vasıflarını sayıp döktüğümüz sevgiliden eser yok. Bu olsa olsa, şairin dediği gibi hayalimizde görünen bir peri sûretidir.

Bulanlar varsa da ne mutlu onlara..

Hiç yorum yok: